21 Kasım 2008 Cuma

SARIMSAKLI - 2007



1 haftalığına Ağustos ayında gittiğimiz gezi.
Sarımsaklı'yı son zamanlarda çok duyar olmuş ve de hiç gitmemiş olduğumdan dolayı bahse konu güzelliklerini görmek istedim. Açıkça söylemek gerekirse, ilgi çekici herhangi bir şey görmedim, yapılan reklamlarla insanların biraz kandırıldığını düşündüm.
Şöyle ki; Sarımsaklı, turizme uygun kurulmuş bir ilçe değil. Seçim yapılabilecek eğlence mekanı yok, sadece kumsalda bir bar, sahil şeridinde bir veya iki cafe-bar tarzı mekanları mevcut. Bodrum, Marmaris, Antalya veya Çeşme gibi eğlence mekanları yok. Akşamları tüm Sarımsaklı sakinleri ve tatil için Sarımsaklı’yı tercih edenler kordon boyunda yürüyüş yapıyor. Yürüyüş yaparken eğlenebileceğiniz şeyler; patlatılmış, haşlanmış, közlenmiş mısır, lokma tatlısı, incik boncuk satın almak. Bu yürüyüş sırasında oturup nefes alabileceğiniz, dinlenebileceğiniz otantik tarzda dekor edilmiş hayli işleyen bir yörük çadırı var. Bu işletmenin iş yaptığını görerek onu taklit eden bir kaç işletme daha var, ama sonuçta taklit.
Tüm tatil yörelerinde olduğu gibi tekne turları var. Geziye gitmeden önce internetten ve çevremden en çok tekne turlarında verilen ... balığını duymuş ve merak etmiştim. Ancak bizim tekne tur organizasyoncularımız bu konuda da maalesef bizi kandırdılar. Tekne turuyla, küçük adalara gittik, ada karasına yakın sularda demir atıp mola verdik, bazıları yüzdü, bazıları balıkları, martıların oyunlarını, yüzenleri seyretti. Tekne turu sayesinde gördüğümüz deniz harikaydı, tertemiz, berrak ama çook soğuk. Dönüşte Cunda adasında mola verdik. Cunda adası eski evler olan bir ada. Tek tarihi eser yıkılmak üzere olan, girişi yasak bir kilise. Aşağıda resmini sizlerle paylaşacağım. Söylemeden geçemeyeceğim. Cunda adasındaki midyeler Türkiye’nin en meşhur midye satıcılarınınkinden daha lezzetli. Mutlaka yemenizi tavsiye ederim.
Otelimize gelince, sitelerin arasında denizden çok uzaktı. Yaklaşık 1, 1,5 km kadar uzak olduğu için sadece 1 kere gittik. Yemekler açık büfe olmasına rağmen, komik ama bir yuvarlak masa üzerini dolduracak kadar ikram vardı. Örneğin kahvaltı, herhangi bir ev sofrası gibiydi, salata, domates, peynir, ekmek, reçel, zeytin. Fazlasını aramayın. Öğle yemeği yok, sabah akşam servisi mevcut, ancak otele dışarıdan su bile getirmek yasak, ve otelde satılan yiyecek-içecekler dışarıdan çok pahalı. Bir de akşam yemeği resmen kabus. Yine 1 çeşit sıcak yemek, yemeklerin İç Anadolu yöresindeki yemeklerden hiç farkı yok :( Zeytinyağlıları göremedik. Bir çeşit ana yemeği aşcı servis yapıyor ve sadece 1 kepçe koyuyor. Düşünebiliyor musunuz, bu otel bütün internet sitelerinde kendini çok farklı gösteriyor. Son olarak otel kredi kartına taksit yaptığını söylemesine rağmen, çıkışta tek çekim kesti. :( bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Verdiğim paraya değdiğini, hak ettiklerini hiç düşünmüyorum. Efsane olacak bir otel değil, keşke daha uygun bir isim seçselermiş. Sarımsaklı’da geçirdiğimiz bir günün akşamında Meşhur Şeytan Sofrasına gitmeye karar verdik. Bu da ayrı bir komediydi. Sarımsaklı, Ayvalık, Cunda adası ve çevresine tatil amacı ile giden herkese Şeytan Sofrasına çıkmaları, ağız birliği etmişçesine şiddetle tavsiye ediliyor. Çıktığınızda gördüğünüz şey yarım metre kare alan içinde çevrilmiş, kaya üzerinde içi dilek paralarıyla dolmuş bir çukur , bir restaurant, onlarca araba, yüzlerce insan veee güneşin batışı
Özetlemek gerekirse, Sarımsaklı’yı arkadaşlarla, eğlence amacıyla gidilecek yerler arasına almamanızı öneririm.
Yaşını almış, sadece gündüzleri soğuk denize girmek, akşamları evinde oturmak isteyen turistlere tavsiye edebilirim.
- İŞTE SARIMSAKLI SAHİLİ - YÖRÜK ÇADIRI

















- TEKNE TURU
















- CUNDA ADASI
































- CUNDA ADASINDAKİ KİLİSE




















20 Kasım 2008 Perşembe

WOW HOTEL-KEMER-2007 EKİM







WOW hotel gerçekten WOWWWWW
TV'de reklamını dakikalarca seyrettiğim ve en çok gitmek istediğim otele nihayet gidebildim.
-mini bar, emanet kasası, fitness center, hamam, sauna, squash, mini klüp, animasyonlar, katamaran, banana, kano, yelkenli, su kayağı, havuzda dalış dersleri, ana restoranda açık büfe kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri ile gece aperatifleri, snack bar, pastane, gözleme çadırı, yerli ve standart ithal içecekler maksimum her şey dahil.
O kadar güzel ki, verilen paraya değiyor, o hizmete karşılık az bile olduğunu düşünüyorsunuz. Tabi biz epey indirimli bir şekilde ve dönemde gitmiştik. Bir daha gidebilir miyiz bilmiyorum :(
Sezonun kapalı olduğu mevsimde gitmemiz sebebiyle tüm aktivitelerden faydanalamadık. inşallah bir sonraki seferde faydalanırız.
Herşeyi ayrı güzeldi, yemekleri , oda servisi, odaları, temizliği, havuzları, oyun salonu, ekim ayı sonunda gitmiş olmamıza rağmen ılık ve hafif dalgalı denizi. Ve otelin ücretsiz hizmetleri.
Son gün çıkan rüzgar sayesinde akdeniz suları da bize bir gösteri yaptı. O da ayrı bir eğlenceydi. Aşağıdaki videolarda sizlere de o anı yaşatmak istedim.










İSTANBUL GEZİSİ-2004

Yaz tatili gelmesi sebebiyle yapılan bir kaç günlük gezi.
KADIKÖY, MINYATURK, TOPKAPI SARAYI, AYASOFYA
Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul'a arkadaşımın yanına gittim. Gittiğim gün Kadıköy'de Viktor Levi Şarap Evine gittik. Havalar güzel olduğu için bahçeye oturmuştuk. Viktor Levi şaraplarıyla, dekoru ile ünlü şık bir şarap evi. Bahçesinde küçük bir havuz, içeride duvarlarda freskler vardı. Güzel bir hoşgeldin seçimiydi.
Ertesi gün arkadaşlarımızla buluşup önce Topkapı sarayına gittik. Muhteşem bir yer. Bütün Boğaz'a hakim olması harikulade, kelimelerle anlatılamayacak güzellikte bir manzara. Topkapı sarayının içi ayrı bir güzel. Ehh 3 kıtaya yayılan bir imparatorluğun böyle bir manzarayı seyreyleyecek yere bir saray inşa ettirmesi pek tabii. Topkapı Sarayı'na herkesin hayatında en az 1 kere gitmesini tavsiye ederim. Gitmeden önce Topkapı Sarayı'nın bölümleri hakkında bilgi edinmeyi unutmayın.
Boğaz demişken; Boğaz kıyısındaki villala sahiplerine sitemim var. Yüksek duvarlarla kendi dünyalarını çevrelerken, Boğaz manzarasını da kapattıklarını, diğerlerinin bu manzara keyfini ellerinden aldıklarını fark etmiyorlar sanırım.
Topkapı'dan sonra mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelen Ayasofya'ya gitmeden olmazdı. Ayasofya'da harika bir bina. Hem Hristiyanların hem Müslümanların ibadet yeri olarak kullanılmış olması dolayısıyla iki din için de özelliği var.
Ayasofya hakkında biraz bilgi vermek isterim.
"Doğu Roma (Bizans) imparatoru Iustinianos'un iradesi ile, beş yıl gibi çok kısa bir süre içersinde inşa edildikten sonra 27 Aralık 537 günü kutsanarak açılışı yapılan Hagia Sophia Kilisesidir. "Kutsal Bilgelik"e ithaf edilen bu kilise, 916 yıl boyunca Bizans İmparatorluğu'nun prestij yapısı ve Ortodoks dünyasının merkezi olmuş, kısaca "Büyük Kilise" (Megale Ekklesia) olarak anılmış; 481 yıl boyunca İslam dünyasının ve Osmanlı İmparatorluğu'nun gözbebeği, sultanların "Büyük Cami"si (Cami-i Kebir) olarak kullanılmış; ve 1935 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli 'müze-yapı'sı olarak dünyanın her tarafından gelen ziyaretçilerin hayranlığını kazanmaya devam etmektedir.
Ayasofya, her dönemde bu kenti ziyaret edenleri en fazla etkileyen şey olmuş insanları adeta büyülemiş, gerek Bizans döneminde, gerekse Türk döneminde benzer biçimde efsanelere konu olmuştur.Ayasofya, her şeyden önce boyutlarıyla ve mimari kuruluşuyla etkileyicidir. Gerçi Bizans'ın erken devirlerinde kapladığı alan bakımından Ayasofya'dan büyük bazilikal planlı kiliseler vardır, ancak bunlar üç nefe bölünmüş uzun bir salona benzerler; o günün dünyasında hiçbir bazilika Ayasofya'nın kubbesinin boyutunda bir kubbe ile örtülü değildi ve böylesine bütünlüklü bir iç mekâna sahip değildi. . Ayasofya'nın dört büyük paye ile taşınan kubbesi, Pantheon'un kubbesinden daha küçük olsa da, yarım kubbeler, tonozlar ve kemerlerden oluşan sofistike bir sistem ile çok daha geniş bir alanı örtmekte, çok daha etkileyici bir iç mekân yaratmaktadır. Sürekli taşıyıcı olarak beden duvarına oturan bir kubbeyle karşılaştırıldığında da, yalnızca dört tek taşıyıcıya oturan bu boyutta bir kubbe, tasarım, teknik ve estetik anlamda bir devrim niteliğindedir. Ayasofya'da bir bazilika, kubbe ile örtülmüştür. Bu yeni bir düşünce değildir; Ayasofya'nın kubbesi, orta nefin yarısını örtüyorsa da, iki yarım kubbe ile öyle bir tamamlanmıştır ki, yapının içine girildiğinde bütün iç mekâna egemen olan bir kubbe algılanır. Bazilika ise tamamen 'gizlenmiştir. Bu dahice mimari tasarım, yapıyı eşsiz ve etkileyici kılan unsurdur. "Gökyüzünde asılıymış gibi duran" kubbeden akan ışık selinin bütün duvarları kaplayan mozaik üzerindeki ışık oyunları, olağanüstü mimari kuruluş ile birlikte etkileyici bir atmosfer yaratmaktadır. Ayasofya'nın ziyaretçilerinde iz bırakan, efsaneleşen yanı, tek kubbenin altında bütünleşen, entellektüel bir mimari zekâ ile kurgulanmış çok geniş bir iç mekân ve onun büyüleyici atmosferi olmuştur.
Ama, Ayasofya etkileyici bir yapı olmanın ötesinde bir anlam taşır. Gerçekte bu anlam ve onu güçlendiren xetki', onu yaptıran imparatorun bilinçli bir seçimidir. Merkezi kubbe kavramının, Roma dünyası mimarlık ikonografisinde, imparatorluk ideolojisinin sembolü olarak kullanıldığı tekrarlanan bir gerçektir. Antik Roma'da Pantheon, bu ideolojik mesajı kitlelere ilan eden yapıydı. Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olan (Yeni Roma) Konstantinopolis'e de, -gerçek işlevinin ötesinde- Pantheon'un imparatorluk sembolizmini taşıyacak nitelikte bir yapı gerekliydi. Yine de Ayasofya salt böyle bir gereksinime yanıt veren, güçlü bir imparatorun yaptırdığı büyük bir yapı değildir. O, aynı zamanda "dünyanın yeni merkezini" de işaret etmektedir. Ayasofya'nın yapılması, Iustinianos'un bütün Akdeniz'i -ya da o günün bütün dünyasını- yeniden Roma İmparatorluğu altında birleştirme girişimi ile örtüşmektedir ve bu vizyonunun mimarlık alanındaki bir yankısıdır. Yapı, büyük bir iddianın somutlaşmasıdır; boyutlarının ötesinde biçimi de bu iddiaya göre şekillenmiştir. Yeni "Pax Romanum", bütün dünyayı sancağı altında bütünleştirmekle kalmayacak, tek din altında da toplayacaktır; çünkü o aynı zamanda bir Hıristiyan imparatorluğudur da. Tek Tanrı, tek din, tek imparatorluk ve tek imparator; yeni Pax Romanum'un dünyaya sunduğu formüldür. Bu düşünce, Ayasofya'nın görülmemiş büyüklükteki iç mekânını altında bütünleştiren kubbede cisimleşmekte, bu yapıya giren -hatta uzaktan, kent surları dışından gören- herkes tarafından en şiddetli biçimde duyumsanmakta, bir mesaj olarak herkese taşınmaktadır. Her döneminde yapıyı ziyaret edenlerin anlattıkları izlenimler, bunun en önemli kanıtını oluşturmaktadır.Ayasofya, bulunduğu kent ile bir bakıma özdeşleşmiştir. Bizans döneminde, bu büyük imparatorluk kilisesi, Hıristiyanlaşan Roma İmparatorluğu'nun (Bizans) başkenti Konstantinopolis'i, hem imparatorluğun hem de Hıristiyan dünyasının merkezi olarak, bütün dünyaya ilan etmektedir. Aynı işlevi, kentin İslam döneminde de sürdürmüştür Ayasofya: İstanbul, İslam dünyasının ve onu yöneten Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezidir. " kaynak : ayasofia.info
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u almasıyla beraber Ayasofya'da Türklerin eline geçmiş ve 481 yıl boyunca cami olarak kullanılmış, bu arada Hristiyanlığın izleri kiliseden silinmek istenmiş, sıvalar ve boyalar yapılmış, üstü Müslümanlığın simgeleri ile kaplanmıştır. Yaklaşık 70 yıldır müze olarak kullanılması kararlaştırılması sebebiyle bazı bölgelerdeki sıvalar kaldırılmış, hristiyanlığın simgeleri ortaya çıkarılarak sergiye açılmış, mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.
Sıradaki ziyaretimiz; MINYATURK .
Gerçekten güzel ve görülmesi gereken bir yerlerden biri daha. Bir taşla 105 kuş vurmuş oluyorsunuz, çünkü içinde aslının 1/25 küçültülmüş boyutunda 105 eser sergileniyor. Girişte içerideki eserler hakkında bilgilerin bulunduğu bir kitapçık veriliyor. Ayrıca her eserin başında kitapçıkta yazılı bilgileri sesli söyleyen bir mekanizma var, okumak istemezseniz oradan da dinleyebiliyorsunuz, tabii bu çok vakit aldığından tam bir günü Minyatürk'e ayırmanızı tavsiye ederim. Minyatürk'e gidemezseniz bile web sitesini ziyaret edip, eserler hakkında bilgileri okumanızı öneririm.
İçerideki eserleri tek tek söylemeden geçemeyeceğim.

Anıtkabir
Selimiye Camii
İshak Paşa Sarayı
Balıklıgöl
Bursa Ulu Camii
Çİfte Minareli Medrese
Sümela Manastırı
Mardin Taş Evleri
Artemis Tapınağı
Aspendos
Süleymaniye Camii
Boğaziçi Köprüsü
Dolmabahçe Sarayı
Sultanahmet Camii
Topkapı Sarayı
Haydarpaşa İstasyonu
Ayasofya
St. Antuan Kilisesi
Ecyad Kalesi
Kubbetüs Sahra
Mescid-i Aksa
Atatürk Evi
Moster Köprüsü
Galatasaray Lisesi
Galata Kulesi
Mevlana Türbesi
Darüşşafaka Lİsesi
İzmir Saat Kulesi
İzmit Saat Kulesi
TBMM
Ziraat Bankası
August Tapınağı
Antalya Yivli Minareli Camii
Çanakkale Şehitleri Anıtı
Safranbolu Evleri
Malabadi Köprüsü
Adana Taş Köprü
Kırşehir Aşık Paşa Türbesi
Bursa Yeşil Türbe
Ertuğrul Gazi Türbesi
Selçuk İsa Bey Camii
Konya Alaaddin Camii
Manisa Muradiye Camii
Amasya Yalı Boyu Evleri
Nemrut Dağı Kalıntıları
Meryem Ana Kilisesi
Konya Karatay Medresesi
Karaman Hatuniye Medresesi
Efes Celsus Kütüphanesi
Sivas Gök Medrese
Halikarnas Mozolesi
Zeus Sunağı
Divriği Ulu Camii
Konya İnce Minareli Medrese
Aksaray Sultan Han
Niğde Alaaddin Camii
Peri Bacaları
Kayseri Döner Kümbet
Pamukkale
hacı Bektaş Veli Külliyesi
ATATÜRK Olimpiyat Stadyumu
Belediye Sarayı
Mimar Sinan Türbesi
Kırkçeşme
Anadolu Hisarı
Kız Kulesi
Dolmabahçe Saat Kulesi
Kuleli Askeri Lisesi
Eyüp Sultan Camii
Beylerbeyi Sarayı
Hidiv Kasrı
Çırağan Sarayı
Atatürk Havalimanı
Profilo Alışveriş Merkezi
Sadullah Paşa Yalısı
Örme Sütun
Burmalı Sütun
Mısır Dikilitaş
Alman Çeşmesi
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı
Haseki Hürrem Sultan Hamamı
Aya İrini
Yerebatan Sarnıcı
Soğuk Çeşme Sokağı
Y.K. Bankacılık Üssü
3. Ahmet Çeşmesi
Büyük Postane
Küçük Su Kasrı
Rumeli Hisarı
Taksim Cumhuriyet Anıtı
Ahrida Sinogogu
Kariye Müzesi
Molla Gürani Camii
Yedikule
M. Ali Paşa Camii
Şam İstasyonu
Kudüs Şam İstasyonu
Gül Baba Türbesi
Sultan Murat
Gazi Ali Paşa Türbesi
Baştarda 1657
Kalender Vapuru
Otoban Maketi.

OLYMPOS GEZİSİ-2004

mezuniyet kutlaması amacıyla yapılan gezi

FETHİYE GEZİSİ-2002

arkadaşım ve ailesiyle 4 günlüğüne yapılan gezi.
açılışını bizim yaptığımız doğayla iç içe bir pansiyon, ölüdeniz, fethiye, .... plajları.keskin kayalarda kanlar süzülen bacaklar, tuzlu suda pişen kesikler.

ALMANYA-2001

1,5 aylığına ablamın yanına gittiğim gezi.
MAİNZ, KÖHN, FRANKFURT, WİESBADEN
Almanya gezimi anlatırken gidiş ile ilgili işlemlerin başlangıcından anlatmak istiyorum, yurt dışına gitmeyi düşünenler için bir rehber olması bakımından. Almanya'ya gidebilmek için önce şehrinizdeki Emniyet Müdürlüğü'nden Pasaport için müracat etmeniz ve almanız gerekiyor. Pasaport ücretleri epey yüksek. Pasaportunuzu aldıktan sonra vizenizi almanız gerekiyor. Ege, Marmara, Akdeniz ve İç anadolu'nun bir kısmı İstanbul'daki konsolosluga başvurması gerekiyor. Geri kalan bölgeler Ankara'daki konsolosluga başvurmak zorunda. Vize için İstanbul'a gittim Gümüşsuyu'nda Almanya konsolosluğu. 1 hafta sonra vizemin onaylandığını öğrendim, artık Almanya'ya gitmek için önümde bir engel kalmamıştı. 2 Temmuz'da Ankara'dan uçağa bindim. 3,5 saat yolculuğun ardından Frankfurt'a indim. Orada beni karşıladılar, Mainz'deki evlerine ulaştık. Ertesi gün arkadaşları ile "tanışma ve hoşgeldin" merasimleri yapıldı. Mainz'in Eskişehir'den pek farkı olduğu söylenemez, aslına bakacak olursak Almanya'da gezdiğim yerlerin yapı olarak, kültür ve yerleşim şekli olarak pek farklı olduğunu görmedim. Mainz sokaklarında gezerken sanki Eskişehir'de geziyormuşum gibi geldi. Ablamlar orada boş zamanlarında oyalanmak, çocukların trafikten ve tehlikeden uzak ve rahat şekilde oynayabilmesi amacıyla bahçe kiralamışlardı. Toprakle ilgilenmeyi küçüklüğümden beri severdim, ablamın ektiği meyve, sebzelerin bakımlarını yaptık, nasıl derler, "bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ". Sık sık bakımlarını yaptık. Zaman zaman alışveriş, çarşı gezmeleri.
Bir gün Frankfurt'a gittik, orada en çok gözüme çarpan şey gökdelenlerdi. Frankfurt Almanya'nın en önemli şehirlerinden biri, iş merkezlerinin yoğun olduğu, finansal yönden Almanya'nın kalbi .
Bir gün Wiesbaden'e gittik. Almanya'da yaşayan 5 milyon Türk nüfusundan dolayı, gittiğiniz her şehirde Türk lokantası bulabilirsiniz. Hatta büyük şehirlerde Türk sokağı :) O sokakdaki bütün dükkanlar Türk'lerin. Lokanta, kasap, manav, market hepsi Türk :) Türkiye'de gibi hissediyorsunuz kendinizi, fazla güçlük çekilmiyor yani dilden dolayı. Doğrusunu söylemem gerekirse hiç dilimi kullanmam gerekmedi, gittiğimiz alışveriş merkezi Türk'lerin, kasap Türk'lerin, komşular Türk.
Bir gün Phantasialand 'a gittik, harika bir gündü. Phantasialand, Disneyland yapısında bir eğlence mekanı, eğlence mahallesi de diyebiliriz. Çünkü bir mahalle kadar büyük. Girişde ücret veriyorsunuz, içeride yemek haricinde herşey ücretsiz. O kadar çok oyuncak var ki, Türkiye'de henüz o büyüklükte Lunapark yok.

MARMARİS-2000

1 haftalık aile bireyleri ile gidilen, erken bitirilen Aydın Nazilli ile son bulan gezi.
2000 yılı üniversite tercihleri sırasındaydı, ailece tatile gitmeye karar vermiştik, daha önce okul gezileri sayesinde bir çok yere gitmiş olmam sonucunda en çok beğendim yerin Marmaris olması sebebiyle Marmaris'i tercih ettik. Biraz araştırmadan sonra Marmaris merkezde denize sıfır Yunus Otel'i seçtik.
Yunus Otel Şehir merkezinde, 50 odalı, yüzme havuzlu, çocuk havuzlu, odalarında klima, duş, tv, olan temizliğe ve yemeklere önem verenler için ideal bir otel.
Bu güzel otelde odam 5. kattaydı, akşamları deniz manzaralı balkonda oturmak bile tek başına mutlu olmak için yetiyordu.
Gündüzleri havuzda geçirip akşamları Marmaris içinde dolaştık, bir gün tekne turuna katıldık, çok güzeldi. Zaten gezilerde en çok tekne turlarını seviyorum. Görülmesi gereken bir çok yere gidip görebiliyor, denizin en güzel en temiz yerlerinde denize girebiliyorsunuz. Tekne turuyla bir kaç adaya gittik, kenarında denize girdik, oradan Turunç'a gittik. Orayı da dah aönce çok duymuştum, mavi bayrak ödülü almış bir ilçeymiş, ancak ben fazla beğenmedim, bilhassa denizi, denizin dibi kayalık, büyük kayalar var, yürümesi çok zor oluyor doğrusu. Deniz mağarasına gittik, heyecanlıydı, teknenin takılmadan girip çıkması heyacanlandırdı bizi. Güzel bir günün ardından akşam otelimize döndük.
Marmaris'te de güzel anlarımız oldu, ancak abim biraz çabuk sıkıldı, erken dönmek istedi, oradan Aydın Nazilli'ye geçtik, Nazilli de küçük sevimli kaldırımları meyve ağaçlarıyla kaplı bir ilçeydi, 1 günümüzü de orada geçirdikten sonra " Türkiye'nin en güzel şehri Eskişehir'e " döndük.

Marmaris'i bu kadar beğenmemin sebebi hem doğal, hem de tam anlamıyla turistik bir ilçe. Yüzünüzü denize çevirdiğinizde arkanızda çam ağaçlarıyla kaplı yüksek dağlar var. Yeşil ve mavi iç içe, bilirsiniz yeşil ile mavi renkler insanı en çok dinlendiren renkler. Marmaris epey büyük bir ilçe, dilerseniz merkezde kalabalık içinde eğlenip, dilerseniz merkezden uzaklaşıp kafanızı dinleyebiliyorsunuz. Marmaris'in genel yaşam şekli, gece hayatı çok canlı, sabaha karşı kapanan eğlence mekanlarından çıkan turistler ancak öğleden sonra kalkıp meydanlara çıkıyorlar, sabahtan öğleye kadar tenha oluyor. Öğleden sonra deniz ve alışveriş ile zamanınızı geçirebiliyorsunuz. Güzel bir tatil mekanı, bu yıl tatile gitmekde kararsız olanlara Marmaris'i tavsiye ederim.

İSTANBUL GEZİSİ 1 -2000

Annemin sürekli bahsettiği dayısının bize ilk gelişiydi, üniversite tercihleri sebebiyle o yaz hiç bir yere gidemeyeceğimi düşünüyordum, bu yüzden tercihler ve kayıt telaşı başlamadan dayım beni İstanbul'a davet etti. Hem İstanbul'a hem dayımlara ilk gidişimdi. Bu yüzden çok heyecanlıydım. TVlerde seyrettiğimiz her türlü kötülüğün mevcut olduğu, sokaklarda güvenliğin olmadığı, robot gibi yaşamak zorunda olduğun, hiç bir şeye tepki gösteremeyeceğin şehire ilk gidişim. İçimde bu kadar tuhaf duyguların bulunmasına rağmen gitmek için yeterli cesareti toplamamı sağlayacak kadar gezip- yeni yerler görme merakım vardı. Tabii gidilecek şehir de günümüz şartlarında böyle bir şehir olmasına rağmen, binlerce yıllık bir geçmişi, jeopolitik önemi olan taşı toprağı altın İSTANBUL'du. Gece Anadolu Express ile çıktığımız tren yolculuğunun sonunda nihayet sabah dayımın Tuzladaki evlerine ulaştık. Tepede olması sebebiyle güçlükle ulaştığımız ev, deniz manzaralı olması nedeniyle tüm yorgunluğumu almıştı.
Biraz dinlenip deniz havasını teneffüs ettikten sonra İstanbul sokakları ile tanışmak için heyacanlanla dışarı çıktık.
1 saat otobüs yolculuğu, 1 saate yakın deniz otobüsü yolculuğundan sonra Kadıköy'e ulaştık. Oradan Eminönü'ne geçtik. Meydanda biraz dolaştıktan sonra Sultan Ahmet Camiine girdik. İnsanın içini tuhaf bir huzur kaplıyor, İstanbul atmosferinden izole edilmiş bu ortem, sanki onları çok uzakta bırakmış gibi.
Oradan kalkıp yürüyerek Galata Köprüsünü yürüyerek geçtik. Galata köprüsünde balık tutanları biraz seyreyledikten sonra yolumuza devam ettik. Yine yürüyerek ara sokaklardan Beyoğlu'na çıktık. Beyoğlu'nda her bir binayı tek tek inceleyerek geçtim, 2000 senesi öss tercihleri döneminde Beyoğlu'nda başı yukarıda birini görmüşseniz o bendim :) Binaların her biri ayrı ayrı sanat eseri, heykeller, süslemeler, mermer taşlar gözünüzü alamıyorsunuz, Taksim'e kadar çıktık. Çok uzun yol yürümüştük ama o manzaraları ilk defa görüşümdü ve yorgunluk hissetmiyordum, o anı daha nasıl uzatabileceğimi düşünüyordum. Dönüşte tramwaya binebilirdik ancak dediğim gibi bu sürenin kısalması demekti, ve ben daha Beyoğlu'nu seyreylemeye doyamamıştım. Yine aynı yollardan yürüyerek karşıya geçip, deniz otobüsü ve otobüs yolculuğu sonunda dayımın deniz manzaralı evine ulaştık. Beni güzel bir tatil yapmamı sağlayan dayım bu olaydan 1 yıl sonra vefat etti, Allah rahmet eylesin.

BODRUM GEZİSİ-1998

Orhan Oğuz lisesinde 2. sınıf yaz aylarında hafta sonu için düzenlenen gezi.
KUŞADASI
DİDİM
SELÇUK

MARMARİS GEZİSİ- 1997

Orhan Oğuz lisesinde okurken, 1. sınıfta hafta sonu için düzenlenen gezi.

ANTALYA GEZİSİ-1996

Yine lisede hazırlık sınfında iken günü birlik yapılan Antalya gezisi.
1 günlük bir gezi olmasına rağmen Antalya'da neredeyse görmediğimiz yer kalmadı.
Alanya Plajı, Side, Aspendos, Perge, Damlataş Magarası, Kurşunlu ve Düden ve Manavgat şelaleleri.

ANKARA GEZİSİ-1996

Prof. Dr. Orhan Oğuz lisesinde Hazırlık sınıfında Ankara ve çevresini tanımak üzere bütün sınıf birlikte gidilmiş günü birlik bir gezi.
Sabah 6'da yola çıkmıştık. Eskişehir çıktıktan sonra Ankara-Eskişehir arasında Anadolu Medeniyetleri müzesini gezmiş, eşşek kulaklı Midas'la ilk orada tanışmıştık.
Anıtkabir, eski TBMM, Kızılay, ATATÜRK'ün Ankara'da kaldığı evi gezip gecenin yarısında evlerimize dönmüştük.

SÖĞÜT GEZİSİ-1990

İlkokul 5. sınıfta Ertuğrul Gazi'yi anmak üzere günü birlik yapılan bir geziydi.
Eskişehir-Bursa yolu üzerinde Ertuğrul Gazi Türbesini ziyaret etmiş oradan Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yeri olan Söğüt'e gitmiştik.
Bütün sınıf olarak gittiğimiz gezide şu anda ismini hatırlamadığım okuldaki öğrencilerin evlerine dağıtılmıştık, öğle yemeği için. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer mantığıyla kahvaltılık türü bir öğle yemeği yemiştik. :)





BOLU GEZİSİ-1995

Orta üçüncü sınıfta katıldığım günü birlik Abant gölü ve çevresini görmek üzere düzenlenmiş bir gezi.
Oldum olası gezmeyi çok seven bir yapım ve etrafımda gezmesine izin verilmeyen arkadaşlarım olması sebebiyle bu geziye sınıftan tek başıma katılmıştım. Gezide tanımadığım kişilerle takılmıştım.
Abant gölü ve çevresinin manzarası, etrafındaki dağ evleri, yaptığımız pikniği ve ata bindiğimi hiç bir zaman unutamam. Bu gezinin benim için en büyük özelliği, bu gezide ilk defa ata bindim. O gün için 5000 lira harçlık ile geziye gitmiştim. Ata bir seferlik binmek 500 liraydı ve ben harçlığımın yarısını ata binerek harcamış 5 sefer tur atmıştım.O gün bu gündür ata binmeyi çok seviyorum. Tabi bu pahalı bir hobi olması sebebiyle pek sık olmuyor :(